İklim Değişikliği ile Mücadele ve İklim Değişikliğine Uyum
Son yıllarda insanlık için en kritik konulardan biri olan iklim değişikliği hem çevreyi hem de insan hayatını derinden etkileyen bir olay haline geldi. Sanayi devrimiyle başlayan endüstriyel faaliyetlerin ve insan kaynaklı sera gazı salımlarının artması sonucu iyice şiddetlenerek dünyanın dört bir yanındaki ülkeleri eşit şekilde etkileyen bir soruna dönüştü. İklim değişikliğinin, ekosistemi bozması ve bunun sonucunda doğal kaynakların hızla tükenmesi gibi etkilere yol açması hızlı bir şekilde aksiyon alınması gerekliliğini doğurdu. Bu gelişmeler sonucunda, iklim değişikliğiyle etkin bir mücadele sürdürebilmek sadece hükümetlerin değil, her sektörün ve her bireyin birinci sorumluluğu haline geldi. Bu doğrultuda küresel çözümler geliştirmek ve mücadeleyi güçlendirmek amacıyla birçok uluslararası iş birlikleri oluşturulması ihtiyacı ortaya çıktı.
Bu gelişmeleri takiben, 1992 yılında Rio de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda imzaya açılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, uluslararası alanda atılan ilk ve en önemli adım oldu. Ardından Kyoto Protokolü, BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve 5 Ekim 2016 itibarıyla Paris İklim Anlaşması’nın imzalanması ile iklim değişikliği ve sürdürülebilirliğe yönelik pek çok uygulama devreye alındı. Bunların yanında, 1995 yılından bu yana Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferans’ları düzenleniyor. Bu yıl Azerbaycan’da yapılan COP29’da önemli kararlar alındı. Kayıp Zarar Fonu’nun 2025’te yürürlüğe girmesi için taahhüt toplanması, Paris Anlaşması’nın 6. maddesinin karara bağlanarak karbon piyasalarına yatırım yolu açılması, fosil yakıtlardan çıkılması konusunda varılan anlaşmanın teyit edilmesi ve Yeşil Dijital Eylem Bildirgesi’yle 75 ülke ve 1.000 dijital teknoloji liderinin, iklim hedeflerinin gerçekleştirilmesi için dijital araçların kullanımı konusunda iş birliği yapmasına ilişkin karar alınması bunlardan birkaçıydı.
Türkiye’de de, iklim değişikliği ile ilgili oldukça önemli kararlar aldı. Ülkenin 2004 yılında katıldığı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, milletlerarası alanda yapılan ilk ve önemli hamlelerden biri oldu. Bu kapsamda, 2015 yılında kabul edilerek 2016 yılında imzalanan ve 2021 yılında resmi olarak onaylanan Paris İklim Anlaşması yine 2021 yılında yürürlüğe girdi ve akabinde, Türkiye’nin 2053 karbon-nötr hedefi tüm dünyaya açıklandı. Türkiye, bu hedefe yönelik yol haritasının ortaya koyulduğu güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı’nı COP27’de açıkladı. Sera gazı emisyonlarında ise, 2030 itibarıyla %21 olan artıştan azaltım hedefini %41 oranında gerçekleştireceğini ilan ederek yeşil dönüşüm vizyonuna ivme kazandırmayı hedeflediğini duyurdu.
Ayrıca Türkiye, kalkınma stratejilerini belirlerken uluslararası gelişmeleri dikkate alarak ve ekonomik, sosyal ve çevresel faktörleri dengeli bir şekilde değerlendirerek sürdürülebilir kalkınma yolunda adım atmayı amaçladı. Uluslararası alanda ortaya çıkan tüm regülasyonlara hızlıca adapte olarak mevzuatını bu yönde geliştirdi. Haziran 2023’de Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu tarafından yayımlanan Sürdürülebilirlik Standartları, Kamu Gözetimi Kurumu tarafından Aralık 2023’te Türkçe’ye çevrilerek Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) adıyla mevzuata kazandırıldı. Belirlenen kriterlere uyan şirketlerin, 2024 yılı itibariyle iklim ile ilgili açıklamalar yaparak raporlama yapması zorunlu hale getirildi. İklim kanununun hazırlanması, kurumların sürdürülebilirliğe ilişkin çalışmalar ve düzenlemeler yapması gibi gelişmeler ülkenin iklim değişikliğine verdiği önemi açıkça göstermektedir.
Diğer yandan, iklim değişikliği küresel anlamda kabul gören bir gerçek olmakla beraber, iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamanın, emisyonların azaltılması kadar kritik bir konu olduğu net bir şekilde ortaya çıktı. Dünyanın dört bir yanında iklim değişikliğine uyum faaliyetleri arttı. Uluslararası anlaşmalar çerçevesinde uyum politikaları, emisyon azaltımı ile birlikte önemli bir yer edindi. İklim değişikliğinden kaynaklanan etkiler, yerel, ulusal ve bölgesel koşullara bağlı olarak farklılık gösterdiği için, bu durum yerel dinamiklerin ön planda olmasını zorunlu kıldı ve tüm paydaşların sürekli iş birliği içinde koordinasyonlu bir şekilde hareket etmesini gerektirdi.
Nihayetinde, strateji ve politikaların güçlendirilmesi, zamanında ve iyi bilgilendirilmiş toplumun ve kurumların olması, iklim değişikliği ile mücadele ve iklim değişikliğine uyum açısından çok önemli bir hal aldı.
Teknoloji ve Dijital Dönüşüm
Teknoloji ve dijital dönüşümün, iş dünyasında ve toplumlardaki dönüştürücü etkisi önemini günden güne artırmaktadır. Teknolojiyi etkili bir şekilde kullanmak ve dijitalleşme sürecine girmek, hem toplumların gelişimine katkı sağlamakta hem de ülkeler ve şirketler için sürdürülebilir büyüme yolunda önemli bir destek sunmaktadır. Bu dönüşüm, işletmelerin hızla bilgiye erişimini kolaylaştırırken aynı zamanda rekabet avantajı kazanmalarına yardımcı olmaktadır. Bu sebeple, kurumlar ve şirketler, teknoloji alanındaki yenilikleri takip etmeli ve bu değişimlere kendi süreçlerinde yer vermelidir.
Dijitalleşme sayesinde şirketler daha hızlı büyümekte ve ekonomik krizlere karşı daha dayanıklı hale gelmektedir. Dijital dönüşüm, yalnızca teknolojik gelişmeleri değil, aynı zamanda yeni bir ekonomik model, yaşam tarzı, düşünme biçimi ve iş yapış kültürünü de içinde barındıran geniş bir kavramdır. Bu değişimi başarıyla gerçekleştirebilmek için şirketler, hızla gelişen teknolojilere ayak uyduracak beceriler ve hizmetler geliştirmek zorundadır.
İşletmelerin dijitalleşme süreçlerini etkili bir şekilde yönetebilmeleri için iş modellerinin esnek ve çevik olması gerekmektedir. Ayrıca, kurum kültürünün değişimi benimseyen ve yenilikçiliği teşvik eden bir yapıda olması da çok önemlidir. Bu unsurların eksik olduğu şirketler, teknolojik yeniliklere ve yıkıcı gelişmelere karşı uyum sağlamakta zorlanabilir.
Teknolojideki ivmelenme ile dijital dönüşüm rekabet avantajı sağlamanın anahtarlarından birisidir. Önümüzdeki dönemde de mobil teknolojiler, internet, yapay zeka, nesnelerin interneti (IoT), makine öğrenimi, otonom ve robotik sistemler, ses ve görüntü işleme teknolojileri, bulut bilişim ve blokzinciri (blockchain) gibi alanlar iş dünyasında odaklanılacak en önemli konular arasında yer alacaktır. Bu teknolojiler, şirketlerin hem iç süreçlerini hem de sundukları ürün ve hizmetleri dönüştürmeye devam edecektir.
GRI 201-2
Önümüzdeki dönemde de mobil teknolojiler, internet, yapay zeka, nesnelerin interneti (IoT), makine öğrenimi, otonom ve robotik sistemler, ses ve görüntü işleme teknolojileri, bulut bilişim ve blokzinciri (blockchain) gibi alanlar iş dünyasında odaklanılacak en önemli konular arasında yer alacaktır.