Sektörü Etkileyen Trendler ve Konular

Türk bankacılık sektörü iklim değişikliği ile mücadele kapsamında çevresel ve sosyal risklerin yönetimi konusunda önemli çalışmalar yapmaya devam ediyor.

Tüm sektörlerle bağlantılı olmayı gerektiren bir iş modeline sahip olması sebebiyle finans sektörünün değişimlerden etkilenme olasılığı ve hızı diğer sektörlere göre daha yüksektir. Sektöre özgü bu durumun farkındalığı ile küresel, bölgesel ve yerel trendleri analiz etmeyi önemsiyoruz. Bu sayede değişimlerin yaratacağı olası risklere karşı önceden önlem almayı ve fırsatları zamanında yakalamayı amaçlıyoruz. Değer yaratma sürecinin özünde doğal kaynak, teknoloji ve emek olduğu düşüncesi ile hem yerel hem de küresel gelişmeleri yakından izliyor, önceliklerimizi belirlerken dikkate alıyoruz.

Küresel anlamda artan enerji fiyatları, finansal koşullarda yaşanan olumsuzluklar, tedarik zincirinde oluşan aksaklıklar ve global ölçekte yaşanan enflasyonist ortamın ekonomik faaliyetlerdeki baskıyı kısa vadede sürdürmesini bekliyoruz. Orta ve uzun vadede ise “İklim Değişikliği ile Mücadele” ve “Teknoloji ve Dijital Dönüşümü” sektörü etkileyen ana trendler arasında değerlendiriyoruz.

İklim Değişikliği ile Mücadele

Tüm dünyanın geleceğini tehdit eden ve çevresel, sosyal ve ekonomik anlamda etkili sonuçları olan iklim değişikliği, sanayi devriminin küresel iklim sistemi üzerinde olumsuzluklar yaratması sonucunda başladı. İnsan faaliyetleri kaynaklı sera gazı emisyonlarının neden olduğu, sınır tanımayan ve gelişmişlik düzeyinden bağımsız olarak tüm ülkeleri olumsuz etkileyen en büyük küresel sorun olmasına rağmen bu konuda global anlamda istenen ilerleme henüz sağlanamadı. Bununla beraber iklim değişikliği, kaynakların tükenmesi, biyoçeşitliliğinin azalması, doğal hayatın sekteye uğraması, yoksulluk ve eşitsizliğin artması ve toplumsal çatışmaların yaşanması çevresel ve sosyal riskleri beraberinde getirdi. Bu gelişmeler ışığında, etkili bir iklim değişikliği mücadelesi için, toplumun tüm katmanları ile küresel anlamda iş birliği yapılması ihtiyacı doğduğundan çeşitli oluşumlar ortaya çıktı.

1992 yılında Rio de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda imzaya açılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, uluslararası alanda atılan ilk ve en önemli adım oldu. Ardından Kyoto Protokolü, BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve 5 Ekim 2016 itibarıyla Paris İklim Anlaşması’nın imzalanması ile iklim değişikliği ve sürdürülebilirliğe yönelik pek çok uygulama devreye alındı. Paris Anlaşması, küresel sera gazı emisyonlarının %55’ini oluşturan en az 55 tarafın anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması sonucunda, 4 Kasım 2016 itibarıyla yürürlüğe girdi. Anlaşmada temel hedef, taraf ülkelerin ulusal katkı beyanlarında yer alan emisyon azaltım adımlarıyla küresel sıcaklık artışını 2 derecenin kayda değer şekilde altında tutmayı başarmak, mümkünse 1,5 derecede sınırlamak ve 2050 itibarıyla tüm gezegende karbon-nötr hedefine ulaşmak olarak belirlendi.

1995 yılından bu zamana kadar düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nın 28.’si 2023 yılı Aralık ayında Birleşik Arap Emirlikleri’nde gerçekleşti. Diğer adı COP28 olan bu konferansta fosil yakıtları “aşamalı olarak kaldırma” söylemi değil de fosil yakıtlardan “uzaklaşma” ifadesi yer aldı. Böylece 28 yıldır ilk kez fosil yakıtlarda sonun başlangıcına ulaşabileceğimize dair bir inanç ortaya çıktı. Ayrıca net sıfır hedefine ulaşmak için nükleer enerjinin önemli bir rol oynayacağı beklentisiyle “Nükleer Enerjiyi Üçe Katlama Deklarasyonu” imzalanarak 2050 yılı hedefi verildi. Bunun yanında, ülkelerden küresel stok değerlendirmesi ve iklim eylem planlaması yapılarak iklim eylemlerinin sonuçlarının ve hedeflere uygunluğunun değerlendirilmesi istendi. Ülkelerden, 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji kapasitelerini ve enerji verimliliğini artırmayı, aşamalı olarak kömür enerjilerini ve fosil yakıt sübvansiyonlarını azaltmayı hedeflemeleri talep edildi. Bunun dışında, gelişmekte olan ülkeler için ciddi bir maliyet yükü oluşturan iklim finansmanı için önemli bir başlık olan ve geçen sene ortaya çıkan “Kayıp ve Zarar Fonu” Cop28’in anlaşmaya varılan ilk konularından oldu. Bu konferanstaki en önemli ve dikkat çeken gündemlerden biri de sürdürülebilir tarım ve iklim eylemi konusunda Gıda Sistemleri Deklarasyonu’nun imzalanması oldu.

Türkiye, 2021 yılında Paris İklim Anlaşması’nı resmi olarak onaylayıp COP26’yı imzalayarak COP27’de güncel ulusal katkı beyanını açıkladı. Sera gazı emisyonlarında, 2030 itibarıyla %21 olan artıştan azaltım hedefini %41 oranında gerçekleştireceğini ilan ederek yeşil dönüşüm vizyonuna ivme kazandırmayı hedeflediğini de duyurdu. Böylelikle 2053 net sıfır emisyon ve yeşil kalkınma hedefleri bütün dünyayla paylaşıldı.

Öte yandan finans sektörü iklimle bağlantılı risklerin yönetilmesi konusunda önemli sektörlerin başında geliyor. Bu kapsamda da Türk bankacılık sektörü önemli adımlar atıyor. İlk olarak 2014 yılında Türkiye Bankalar Birliği (TBB) tarafından “Bankacılık Sektörü İçin Sürdürülebilirlik Kılavuzu” yayımlandı. Akabinde Borsa İstanbul (BIST) tarafından “BIST Sürdürülebilirlik Endeksi” oluşturuldu. 2021 yılında ise BDDK tarafından 2021 yıl sonunda “Yeşil Mutabakat Eylem Planı”nın “3.2.5. Sürdürülebilir bankacılığın geliştirilebilmesine yönelik bir yol haritasının belirlenmesi” eylemine ilişkin 2022-2025 Sürdürülebilir Bankacılık Stratejik Planı açıklandı. 2023 yılında ise Orta Vadeli Program kapsamında yeşil dönüşüm, dijital dönüşüm ve afet yönetimi başlıklarına yer verildi. Ayrıca BDDK Yeşil Varlık Oranının Hesaplanmasına Yönelik Tebliğ taslağını, Kamu Gözetim Kurumu da Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartlarını yayınladı. Netice olarak ülkemiz ve Türk bankacılık sektörü iklim değişikliği ile mücadele kapsamında çevresel ve sosyal risklerin yönetimi konusunda önemli çalışmalar yapmaya devam ediyor.

Dijital dönüşüm teknolojinin ötesinde yeni bir ekonomik model, yaşam şekli, düşünme biçimi ve iş yapış kültürü olarak büyük bir çerçeveyi temsil etmektedir.

Teknoloji ve Dijital Dönüşüm

Günümüzde teknoloji sayesinde yaşanan dijital dönüşüm kurum ve şirketlerde günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Teknolojiyi kullanmak ve bir yandan da dijitalleşmek toplumların gelişmesine katkıda bulunurken ülkelerin ve hatta şirketlerin sürdürülebilir büyümesine de destek olmaktadır. Aynı zamanda hem işletmelerde hem de çalışanlar arasında bilgiye hızlı ulaşmada ve rekabet üstünlüğü sağlamada önemli avantajlar sağlamaktadır. Bu nedenlerle işletmelerin ya da kurumların teknoloji alanındaki yenilikleri çok yakından takip etmesi ve bu değişimleri kendi süreçlerine entegre etmeleri önem taşımaktadır. Dijitalleşen şirketlerin daha hızlı büyüdüğü ve krizlere karşı daha dayanıklı olduğu ise son yıllarda öne çıkan gerçeklerdendir.

Her alanda verimlilik, hız ve maliyet tasarrufu sunan dijitalleşme konusunda şirketler dijital dönüşüm stratejilerini oluşturmakta ve organizasyonel örgütlenmelerini bu kapsamda revize etmektedir. Dijital dönüşüm teknolojinin ötesinde yeni bir ekonomik model, yaşam şekli, düşünme biçimi ve iş yapış kültürü olarak büyük bir çerçeveyi temsil etmektedir.

Dijital teknolojilerden daha fazla yararlanmak ve daha fazla değer yaratmak için yeni yeteneklere, becerilere ve hizmetlere de günden güne daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kapsamda işletmelerin, hızlanan değişime ayak uydurabilmek için iş modellerini daha esnek ve çevik hale getirmeleri gerekmektedir. Aynı zamanda kurum kültürünün, değişimi ve yenilikçiliği teşvik eden bir yapıda olması da oldukça önemli hale gelmiştir. Değişimi teşvik eden bir kurum kültürüne sahip olmayan veya iş modelleri esnek ve çevik olmayan işletmelerin yıkıcı teknolojik gelişmeler karşısında adaptasyon sorunu yaşaması kaçınılmaz olmaktadır.

Teknolojinin şirketlere rakiplerine karşı önemli oranda rekabet üstünlüğü getirdiğinden yola çıkacak olursak önümüzdeki dönemde de mobil, internet, yapay zekâ, nesnelerin interneti (IoT), makine öğrenmesi, otonom ve robotik teknolojiler, ses ve görüntü tanıyan ve işleyen sistemler, bulut bilişim ve blokzinciri (blockchain) altyapısı en çok odaklanılan konular arasında olmaya devam edecektir.

Sektörü Etkileyen Trendler ve Konular

GRI 201-2

Dijital teknolojilerden daha fazla yararlanmak ve daha fazla değer yaratmak için yeni yeteneklere, becerilere ve hizmetlere de günden güne daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.