Sektörü Etkileyen Trendler ve Konular

DEĞER YARATMA SÜRECİNİN ÖZÜNDE DOĞAL KAYNAK, TEKNOLOJİ VE EMEK OLDUĞU DÜŞÜNCESİ İLE HEM YEREL HEM DE KÜRESEL GELİŞMELERİ YAKINDAN İZLİYOR, ÖNCELİKLERİMİZİ BELİRLERKEN BUNLARI DİKKATE ALIYORUZ.

Tüm sektörlerle bağlantılı olmayı gerektiren bir iş modeline sahip olması sebebiyle finans sektörünün değişimlerden etkilenme olasılığı ve hızı diğer sektörlere göre daha yüksektir. Sektöre özgü bu durumun farkındalığı ile küresel, bölgesel ve yerel trendleri analiz etmeyi önemsiyoruz. Bu sayede değişimlerin yaratacağı olası risklere karşı önceden önlem almayı ve fırsatları zamanında yakalamayı amaçlıyoruz. Değer yaratma sürecinin özünde doğal kaynak, teknoloji ve emek olduğu düşüncesi ile hem yerel hem de küresel gelişmeleri yakından izliyor, önceliklerimizi belirlerken bunları dikkate alıyoruz.

Dünya genelinde etkisi tüm yıl hissedilen salgının gelecek dönemde de etkili olmaya devam etmesini bekliyoruz. Bu sebeple, “İklim Değişikliği ile Mücadele”, “Teknoloji ve Dijitalleşme”, “Çalışma Kültüründeki Değişimler” ile birlikte “Kovid–19 Salgını”nı sektörü etkileyen ana trendler arasında değerlendiriyoruz.

İklim Değişikliği ile Mücadele

Günümüzde etkileri dünyanın birçok yerinde net bir şekilde gözlemlenen iklim değişikliği, insanlığın geleceğini ciddi şekilde tehdit ediyor. Bu nedenle ülkeler, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinden korunmak için yenilenebilir enerjiyi ve iklim değişikliğine uyumu önceliklendiren politikalara ihtiyaç duyuyorlar. Bu nedenle artık ekonominin tüm paydaşlarının yürüttükleri faaliyetlerin minimum veya sıfır seviyesinde karbon emisyonuna neden olmasını sağlayan düşük karbon ekonomisi tercihten ziyade bir zorunluluk haline geliyor.

Bu kapsamda ilk olarak Paris İklim Anlaşması, 5 Ekim 2016 itibarıyla, küresel sera gazı emisyonlarının %55’ini oluşturan en az 55 tarafın anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması sonucunda, 4 Kasım 2016 itibarıyla yürürlüğe girdi. Anlaşmada temel hedef, taraf ülkelerin ulusal katkı beyanlarında yer alan emisyon azaltım adımlarıyla küresel sıcaklık artışını 2 derecenin kayda değer şekilde altında tutmayı başarmak, mümkünse 1,5 derecede sınırlamak ve 2050 itibarıyla tüm gezegende karbon-nötr hedefine ulaşmak olarak belirlendi.

2021 yılına geldiğimizde ise Glasgow’da 26. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı gerçekleştirildi. Diğer adı COP26 olan konferans sonucunda küresel ısınma ve sera gazı salım oranlarını azaltma amacıyla 197 ülkenin mutabakata vardığı bir anlaşma sağlandı. Anlaşmada kömürün aşamalı olarak azaltılması taahhüdü, emisyon azaltma planlarının düzenli olarak gözden geçirilmesi ve özellikle Paris İklim Antlaşması’nda hedeflenen küresel sıcaklık artışının 1,5 C dereceyle sınırlandırılması için gelişmekte olan ülkelere daha fazla finansal destek sağlanması gibi önemli kararlar yer alıyor. Ayrıca Paris İklim Anlaşması’nın nasıl uygulanacağına dair hususları içeren Paris Anlaşması Çalışma Programı (Kural Kitabı) da bu konferansta tamamlandı. Böylece Paris İklim Anlaşması’nın ikinci aşamasına geçiş konusunda önemli bir ivme sağlanmış oldu.

Avrupa Birliği (AB) de 2019 yılında Paris İklim Anlaşmasının ortaya koyduğu küresel hedefleri ve yaklaşımları hayata geçirmeyi amaçlayan Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı yayınladı. AB bu mutabakat planı ile 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını %55 azaltmayı ve 2050 yılında iklim-nötr ilk kıta olmayı hedefliyor. Bu gelişmenin akabinde de Güney Kore, Japonya ve Çin gibi uluslararası ticaretin yoğun olduğu ülkeler de yeşil dönüşüme ilişkin hedeflerini açıklamaya başladı. Ayrıca karbonsuz ekonomiye geçişin yol açabileceği finansal riskleri ortaya çıkarmak ve gelecekteki finans sistemine entegre çevre dostu finansal enstrümanlar oluşturmak için küresel finansın çatı kuruluşlarından Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF), Finansal İstikrar Komitesi (FSB), Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) gibi birçok kuruluş da çalışmalarını sürdürüyor.

Bunun yanında birçok gelişmiş ülke finans otoriteleri (Avrupa, Amerika ve Japonya) gerek para politikasının enstrümanlarında gerekse idari yapılanmalarında somut adımlar atıyor. Avrupa Merkez Bankası (ECB), iklim değişikline yönelik değerlendirmelerin para politikası stratejisinde yer almasına yönelik eylem planı hazırladığını açıkladı. İngiltere Merkez Bankası (BoE) 2050 yılında karbon salımını sıfır düzeyine indirme hedefi doğrultusunda yeşil tahvil alımına geçeceğini duyurdu. Japonya Merkez Bankası (BoJ) ve Amerikan Merkez Bankası (Fed)’nın ise iklim değişikliği ile mücadelenin küresel ekonomik sistem üzerindeki etkilerini araştırmak üzere birbirinden bağımsız komiteler kurduğu görülüyor.

Türkiye ise 2021 yılı Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Paris İklim Anlaşması’na taraf olacağını ilan etti. Anlaşmada 2030 yılı itibarıyla emisyon artışını yüzde 21 azaltmayı, 2053’te de “Net Sıfır Emisyon” hedefine uyum sağlamayı taahhüt etti. 6 Ekim 2021 tarihinde ise söz konusu anlaşma TBMM’de oybirliğiyle kabul edildi. Ayrıca bu dönemde Ticaret Bakanlığı tarafından ülkemizde yeşil dönüşümün genel stratejisi ve adımlarının açıklandığı Yeşil Mutabakat Eylem Planı da yayınlandı. Eylem planı 9 ana başlık altında toplam 32 hedef ve 81 eylemi içeriyor.

Öte yandan finans sektörü iklimle bağlantılı risklerin yönetilmesi konusunda önemli sektörlerin başında geliyor. Bu kapsamda da Türk Bankacılık Sektörü önemli adımlar atıyor. İlk olarak 2014 yılında Türkiye Bankalar Birliği (TBB) tarafından “Bankacılık Sektörü İçin Sürdürülebilirlik Kılavuzu” yayımlandı. Akabinde Borsa İstanbul (BIST) tarafından “BIST Sürdürülebilirlik Endeksi” oluşturuldu. 2021 yılında ise BDDK tarafından 2021 yıl sonunda “Yeşil Mutabakat Eylem Planı”nın “3.2.5. Sürdürülebilir bankacılığın geliştirilebilmesine yönelik bir yol haritasının belirlenmesi” eylemine ilişkin 2022-2025 Sürdürülebilir Bankacılık Stratejik Planını açıklandı. Netice olarak ülkemiz ve Türk Bankacılık sektörü iklim değişikliği ile mücadele kapsamında çevresel ve sosyal risklerin yönetimi konusunda önemli çalışmalar yapmaya devam ediyor.

Sektörü Etkileyen Trendler ve Konular

Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı imzaladı.

Teknoloji ve Dijitalleşme

Son yıllarda ülkeler dijitalleşme ve inovasyon alanında önemli ilerlemeler kaydetti. Özellikle pandemi ile birlikte dijital teknolojilerin toplum için ne kadar gerekli olduğu ortaya çıktı. Öyle ki dijitalleşme hem refahı artırıyor hem de toplumların gelişmesine katkıda bulunuyor. Ayrıca dijitalleşme ile bir yandan sürdürülebilir kalkınma sağlanırken diğer yandan da çevresel ve sosyal etkiler izlenebiliyor. Dijitalleşen şirketlerin daha hızlı büyüdüğü ve krizlere karşı daha dayanıklı olduğu ise son yıllarda öne çıkan gerçeklerden.

Dijital teknolojilerden daha fazla yararlanmak ve daha fazla değer yaratmak için yeni yeteneklere, becerilere ve hizmetlere günden güne daha fazla ihtiyaç duyuluyor. İşletmelerin, hızlanan değişime ayak uydurabilmeleri için iş modelleri ile organizasyon yapılarını daha esnek ve çevik hale getirmeleri gerekiyor. Aynı zamanda kurum kültürünün, değişimi ve yenilikçiliği teşvik eden bir yapıda olması oldukça önemli hale geliyor. Değişimi teşvik eden bir kurum kültürüne sahip olmayan veya iş modelleri esnek ve çevik olmayan işletmelerin yıkıcı teknolojik gelişmeler karşısında adaptasyon sorunu yaşaması kaçınılmaz oluyor.

Önümüzdeki dönemde de mobil internet, yapay zekâ, nesnelerin interneti (IoT), makine öğrenmesi, otonom ve robotik teknolojiler, ses ve görüntü tanıyan ve işleyen sistemler, blokzinciri (blockchain) altyapısı alanlarındaki gelişmelerin finans sektöründe köklü değişimler yaratan teknolojik gelişmeler arasında yer alması bekleniyor.

Siber güvenlik sorunları ise bu gelişmelerin yanında ciddi riskleri de beraberinde getiren bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Siber risklerin etkin yönetimi için sistemlerin önleme, hazırlanma ve korunma amaçlarına uygun olarak tasarlanmış olması gerekiyor. Önümüzdeki dönemde pek çok siber saldırının yapay zekâ temelli gerçekleştirileceği ve bunlara karşı yalnızca insan gücüyle savunma gerçekleştirmenin imkânsız hale geleceği, dolayısıyla savunma yöntemlerinin de yapay zekâ ile desteklenmesi gerektiği düşünülüyor.

Çalışma Kültüründeki Değişimler

Kurumlar için nitelikli çalışanların varlığını korumak ve yeni nitelikli adayları kuruma çekebilmek için çalışan bağlılığı ve memnuniyeti önemli bir göstergedir. Bu sebeple kurumlar, çalışan memnuniyetini sürekli kılmaya yönelik uygulamalar geliştirip çalışma alanlarında buna yönelik etkinliklerle bir kurum kültürü yaratmaya çalışırlar. Ancak, pek çok beyaz yakalının “evden çalışma” sürecini deneyimlediği Kovid–19 dönemi çalışma kültüründe değişime sebep oldu. Her ne kadar çalışmalar belli bir dönem sonrasında çalışma kültürünün ofis dışında da oluşturulabileceği bir geleceği öngörse de salgın bu süreci oldukça hızlandırdı.

Çalışma ortamına ilişkin bu zorunlu değişiklik zaman içinde çalışma kültürüne daha derinden yansıyacaktır. İnsan kaynakları uygulamalarında ve iş süreçlerinde teknoloji kullanımını artıracak bu süreç iş-aile dengesi açısından aile dostu uygulamaları, çalışan bağlılığı ve memnuniyetini önemseyen kurumların gündemlerine getirecektir.

Kovid-19

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan Kovid-19 salgını ekonomik, sosyolojik ve kültürel anlamda tüm dünyayı etkisi altına aldı. Finansal sistemin sağlıklı çalışmasında etkin rol oynayan bankacılık sektörü, pandemiden en çok etkilenen sektörlerin başında geldi. Ancak güçlü sermayesi, sağlam teknik altyapısı ve nitelikli insan kaynağı sayesinde bu süreci oldukça başarılı bir şekilde yönetti.

Diğer taraftan, salgın ile birlikte tüketici alışkanlıklarının değişmesi alternatif dağıtım kanallarına ve dijitale olan ilgiyi artırdı. Bu da sektörde dijital dönüşümü hızlandırdı. Bu dönemde esnek, uzaktan ve hibrit çalışma modelleri daha yaygın ve kalıcı hale gelirken online yapılan alışverişlerde de büyük artışlar yaşandı. Bankacılık sektöründeki artan dijitalleşmeyle toplumun birçok kesiminin finansal erişimi kolaylaştı. İnternet ve mobil bankacılık uygulamalarıyla tanışan müşteri sayılarında artışlar gözlendi. Ülkemizde bankacılık sektörü, teknolojiye ve insan kaynağına en fazla yatırım yapan sektörlerin başında geldiğinden müşterilerin talepleri sorunsuz bir şekilde karşılandı.

Salgın ile birlikte tüketici alışkanlıklarının değişmesi alternatif dağıtım kanallarına ve dijitale olan ilgiyi artırdı.